31 Aralık 2017 Pazar

İyi seneler Irene...

Irene Burgeon… Bu yıl da sensiz geçecek, geçmeli.

Eyüp söyledi, düğününe gelenlere bir hikaye okumuşsun elindeki kağıtlardan. Sonunda, bir hikaye yazmışsın. Yazdığın hikayeyi de; sana her gün yeni bir şeyler öğreten, tüm her şeyle yüzleşebilmeni ve en önemlisi hayallerini inanmaya değer bulmanı sağlayan eşine adamışsın. And olsun ki bu sene sarhoş olup seni aramayacağım, doğum gününde 3. Sınıf arabesk bir şiir yazmayacağım. Her ayın 17’sinde masanın üstüne iki kadeh şarap koyup mum yakmayacağım.

 Uzun bir süre müzik dinlememek taraftarıyım. Ama orada burada duyuyorum mecburen. İnsanı zorla saplantılı hale getiriyorlar. Başka kadınları sevebiliyorum Irene, yalan yok. Sevişebiliyorum da gözlerinin içine bakarak. Ama bir yerde, bir anda duyduğum “Yedi kat eller yakınım oldu, gel kavuşalım artık.” melodisi tekrar bir boşluk yaratıyor. Artık gelsen bile dolduramayacağın bir boşluk büyüttüm içimde.

Seneleri beraber geçirmemize rağmen bir yarım kalmışlık hissi var ki kurtulunmuyor. Halbuki seneler geçti ayrılalı, ben o sevdiğin adam değilim artık. Sevdiğin adamın aptal ve gerzek olduğunu düşünüyorum açıkçası. Benim sevdiğim kadın da sen değilsin artık muhtemelen. Ama mantıklı açıklamalar ikna etmiyor kalbimi.

Biliyor musun Irene, dışarı pek çıkmıyor ve yeni insanlarla tanışmıyorum. Kitap okumak, yazmak, bir şeyler içmek benim eğlencelerim. Değişmeyen özelliklerim bunlar. Yine de bir şekilde senden sonra birçok kadınla birlikte oldum. Senden sonra tanıdığım kadınlarda seni aramak onlara yaptığım haksızlıktı. Bilirsin, ilişkilerde çok haksızlık yaparım.

Hayallerine inanma Irene, insan kurduğu hayaller için bile pişman oluyor. Sen de olmuşsundur eminim. Ben de hayal kuruyorum boş zamanlarımda. Mesela bir roman yazayım diyorum. Adı “Servis” olsun. Hiçbir şey sorgulamayan/bir robot gibi yaşayan fabrika ustası, kenar mahalleden binen fakat hayalleri büyük muhasebeci kadın(artık “kız” kelimesinin yanlış bir kullanım olduğuna inanıyorum.), serviste hiç konuşmayan hukuktaki dilbaz kadın, hilekar vezneci adam, pahalı olan her şeyin indirimini takip eden insan kaynaklarındaki kadın, dedikoduların takipçisi finansçı bey, evlenmemekten yakınarak saç ektiren güvenlikçi adam vs. her sabah bir servise binip şirkete gitmektedirler. Şirkette başka, serviste başka, evlerinde başka rollere sahip bu insanların romanını yazayım diyorum. Hepsi neye tutkuluysa o tutkunun içinde biraz sen ol istiyorum. Yazarsam “Yüzyıllık Yalnızlık”taki aile soyağacı gibi, servis oturma planı koyarım başına diyorum. Sonra üşeniyorum.

Yeni yıla son 40 dakika. Bir gün bir kadını senin kadar seversem, o senden çok daha şanslı olacak Irene. Sana davrandığım gibi davranmayacağım ona. Senin çektiklerinin ödülünü o alacak. Bu biraz adaletsizce ama hakkını ona helal et.

Biraz sarhoşum Irene. Son 10 dakika. Boş verelim yazdıklarımı, iyi seneler, mutluluklar.

Anılar defterinde gül yaprağı
Gibi unutuldum kurudum
Başıma düşmüş sevda ağı
Bir başıma tenhalarda kahroldum
Sen kimbilir, rüzgârlı eteklerinle
Kimbilir hangi iklimdesin, ben
Sensiz bu sessizlikle
Deli gibiyim sensiz
Bu sessizlikle

Ayrılıkla başım belada
Gözlerini çevir gözlerime
Yoksa sensiz bu sessizlikle
Deliler gibiyim
Sensiz bu sessizlikle