-
Yaşamayı sevmek vardı şimdi.
Aşkla oluşmuş bir çocuğa sarılmak…
Denize açılmayı hayal etmek vardı,
Sevdiğin kadınla tekleşmeyi düşlemek…
Ruhunu okşayan bir müzikle, ufka doğru
araba sürmek vardı şimdi.
Yan koltukta sevdiğin kadın sana bakıp
gülümsüyor.
Sigarayı bırakmışsın, araba havadar,
bagajdaki leylaklar kokuyor.
Anne yokluğunu unutmak vardı…
Uyumak vardı şimdi uyanma saati olmadan,
Rakı masası tadında kahvaltı yapmak
bahçenin sıcak gölgesinde,
Kendine küçük mutsuzluklar bulmak zorunda
hissetmek vardı şimdi,
Çiçeklerden, kuş seslerinden bahsederek
şiirler yazmak.
Hayal etmeyi unutmak vardı şimdi…
-
Oğlum bu şiir tutmaz. Bunlar daha az
yorulacakları bir iş ve çok para hayal ediyorlar. Parayla ne yapacaklarını
bilmeden, daha çok. Bunlar çok kaslı, büyük memeli, insana benzemez şekilde
boyanan, şu ünlü oyuncuya benzeyen birileriyle estetik ve samimiyet umurlarında
olmadan çiftleşmek istiyorlar. Sen tekleşmekten bahsediyorsun. Okumazlar, okusa
da sevmezler.
-
Umrumda değil. Ben her şeyi bir kişiyle paylaşıyorum,
kim olduğunu bilmiyorum ama belki o kendini biliyordur diye paylaşıyorum.
-
Bu ucuz romantizmden keyif alıyor musun
gerçekten? Bu acınacak bir hal gibi görünüyor dışarıdan.
-
Romantizm mi? Ne romantizmi? Kumarbazım.
-
Kumarbazlar da romantiktir.
-
Haklı olabilirsin, peki, ben ucuz bir
romantiğim. Ve benim bile bilmediğim, kendini bilecek birine mektuplar
yazıyorum. Üstelik o her kimse, bunu okuma ihtimali milyarlarda bir olsa da
milyarların birlerden oluştuğunu düşünüyorum.
-
Güldürüyorsun salak, hem Bülent Ecevit’in
“Yapamadığımız” şiirinden arak gibi, tamamen aynı duyguyu anlatıyor.
-
Saçma sapan konuşuyorsun, üzerine şiir yazılmış toplasam
1.000 çeşit duygu bulabilirim fakat binlerce şiir yazılmış…
-
Bunda haklı olabilirsin ama içerikte haksızsın. Başkalarının çocuğuna sarılmana izin
vermezler. -İnsanlar kendilerinin ve /veya sevdiklerinin bir başkasıyla
sarılmasını yadırgıyor.- Sen de, çocuk yapmazsın. Çocuğa böyle şiirler yazdığını
mı anlatacaksın, onu bir bedene, bir eğitime, bir çevreye hapsedip; kimi zaman
egona kimi zaman nefsine yenik düşerek bütün hayatı boyunca kişiliğini
yönetecek huylarını mı oluşturacaksın? Yapmazsın.
-
Bazı anların hayalleri, gerçeklerinden daha
mutlu etmez mi? Hayal kurarken daha rahatsındır, gerçekte aynı mutluluğa sahip
olamayabilirsin. Evet, çocuğa ben seni “Ben seni paşa gönlüm öyle istedi diye
yaptım evlat. Seni sürekli sterilize edecek gücüm yok, senin de başına kesin
bir şanssızlık gelir hepimiz gibi, sonra kötü bir hayat yaşarsın ve üstüne bir
de inandığın dindeki ateşler seni bekler. Seni burada yalnız bırakacağımı,
insanın ne kadar aciz olduğunu bildiğim halde düştüğün hataların bedelini her zaman
ödeyeceğini bilmeni isterim.” diyemem. Ama sevdiğim kadınla sevişmek konusunda
geri adım atmayacağım. Etraftaki kimsede, sevdiği kadınla veya adamla
sevişiyormuş mutluluğu yok.
-
Çocuk konusunda mantıklı yolu bulmamıza
sevindim. Sevişmek konusuna gelince, sevmeyi yanlış anlıyorsun. Sevmek,
sevişmek istemekten daha çok mutlu etmek istemektir. Onun için çalışmak, para
kazanmak, onun istediği hayatı ona yaşatmak, çocuklarına babalık yapmak, arada
bir tatile gitmek, bir de çiçek alırsan sevilirsin. Bir yaştan sonra herkes
bunu arıyor.
-
Bulduğun her şeyi okuyorsun be birader. Bu da “Ortadoğulu
Kadınlara Dayatılan Erkekler Rehberi”nden mi? Âşık olmak ne demek anlamıyorsun.
Âşık olduğun birinin boynunun kokusuna burnunu gömüp, gözlerini kapadın mı hiç?
O sırada bütün borsalar dibe çökse, işten kovulsan, çocuklar dersten zayıf
alsalar önemli olur mu?
-
Anlamıyorsun. Aşk dediğin şey bir yaşa kadar çok
güzel. Fakat hayatın gerçekleriyle yüzleştiğinde anlıyorsun ki önemli olan aşk
değil sevgi.
-
Ben de diyordum ki “Ne zaman bu goygoy
açılacak?”
-
Bir yaştan sonra aşk para etmez. İnsanlar bunu
bildiklerinden aşkın önüne set çekerler. Âşık olmamak için kendilerini
beyinlerine hapsederler. Çünkü anlarlar; âşık adam yatalak olan aşkının altını
temizlerken ağlar, gittikçe kendini yer. Ama sevmiş adam, her gün düzenli bir
şekilde bu işi görev edinir. Yatalak olsan, kim yanında olsun isterdin?
-
Siz hepiniz manyaksınız. Yatalak olsam yanımda
kim olsun mu isterdim? Gülmekten kendimi alamıyorum. Yalnız ölürüm, ne olursa
olur. Ben bu hayatta sevdiği kadınla sevişme ve birlikte olma duygusunu yaşamış
biri olarak bundan daha üstün bir hayal bulamıyorum kendime.
-
Abaza mısın, ne boksun anlamıyorum. Nedir bu
sevişme arzusu, uzun zamandır yalnız mısın?
-
Her zamanki kalitesizliğinde sorular sormayı ne
zaman bırakacaksın? İnsan neden cevabını bildiği soruya yeni cevaplar arar? Neden
yeni sorular aramaz? Sevişmeyi hala çiftleşmek sandığından da bir damla şüphem
yok üstelik. Tekleşmekten bahsediyorum ben.
-
Tamam da tekleşirken bu aktivite olmuyor mu?
-
Oluyor.
-
Bu bir insan ihtiyacıdır. Ayarlayalım bir gece
bir şeyler.
-
Bazen bazı laflar edildiğinde, öylece ortaya
kusmak istiyorum.
-
Aman be, bu duruşunu kaybetmediğin ve kendini
kastığın kimliğinden ne zaman kurtulacaksın? Biliyorum, uzun zamandır
yalnızsın. Vücudun bir ihtiyacı. Senin gibi kadınlar da var. Birbirinize destek
olduğunuzu düşün. Kimseyi aldatmıyorsun, kimseye zararın yok hatta birbirinizi
mutlu ediyor sonra bir dahaki sefere kadar görüşmüyorsunuz. Fuckbuddy kavramı
bence saygı duyulası bir şey.
-
Kimin ne yaptığı beni ilgilendirmiyor. Birini
ilgilendirip bu kavrama karşıysa, ben de ona karşıyım. Herkes istediği her şeyi
yapabilir, her yapılana saygım var. Ama kimse benim de ne yaptığıma
karışmamalı. İnsanoğlundaki onaylanma arzusundan bıktım. Ben yapıyorum, sen de
yap. “Çayı şekersiz içerim.”, “Sigara içmem.”, “Rakıyı çok severim.”, “Onu
tutuyorum.”, “Bunu destekliyorum.” Gibi cümlelerin ardından “Ben de” cevabını
açıkça talep eden tiplerle doldu her yer. Kim ne isterse yapsın. Bedenimin
ihtiyaçlarını önemsediğin için çok teşekkür ederim ama seninle “avcılığa”
çıkmayı düşünmüyorum.
-
Peki, şimdi dört bir yanı kitaplık olan,
viskimizi yudumladığımız ahşap yuvarlak bir masada rulet oynarken karşında
oturan, siyah elbisesi ve iç gıcıklayıcı eldiveniyle sana gülümseyen
hanımefendiye gülümserken hayal et kendini. Rulet oynarken ne kaybedeceğin ne
de kazanacağın paranın önemi olmadığını hayal et, sadece “daha çok kazanmak”
için oynadığını. Masada seviyeli bir sohbet olduğunu ve senin de sohbete bir
şiir dizesiyle müdahil olduğunu düşün. Sonra karşındaki hanımefendinin bununla
ilgilendiğine sevindiğini hayal et. Kalbinin güçlü bir şekilde attığını hisset.
Sonra o hanımefendiyle sanki birbirinizi hep tanırmışsınız gibi el ele odaya çıkışınızı
düşün. Tam birbirinizi soyarken, “Ben ilişkilere inanmıyorum, yarın birbirimizi
unutalım.” dediğini düşün. Kollarını hanımefendinin beline sarmışken ve
göğüsleri senin göğsünü eritirken, bu duruşunu koruyabilecek misin?
-
Bu hayalde hata yapmayı ve onu öpmeyi yeğlerim.
Hayal nasolsa. Hata yapmamda ne sakınca var? Bu hayalde hata yapmak istiyorum.
-
Ben de sana hayallerini yaşa diyorum. Tamam,
elit bir kumarhane ve sana aşkı yaşatacak bir kadın vaat edemem ama göğsün
erir.
-
Bu konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum. Şurada
iki dakika hayal kuralım dedik, içine ettin.
-
Kurduğun hayallere dikkat et, başına geldiğinde
şuanın hayalini kurabilirsin.
-
Oğlum her şey zamanın geçmesi için. Şirketler,
paralar, olaylar, siyasetler, ilişkiler ve diğer tüm her şey zamanın geçmesi
için. İyi geçerse ne ala, kötü geçsin istemem. Ama önceliğim zamanın geçmesi.
Birinin bu işin sonunda karşıma geçip, neden buraya gönderildiğimi bana
açıklayacağı güne kadar zamanı geçirmem lazım. Niye bazı ucuz hislerle ve
egolarla donatıldığımı, neden çok sert olduğu için kırılan bir nesne olarak
yaratıldığımı, neden uçamadığımı, hormonların etkisiyle neden bir yerlere
sürüklenmek zorunda olduğumu, bu sınava neden gerek duyulduğunu ve neden
sorumlusu olmadığım birçok acizliğimle bu kadar zor sınavlara meydan
okutulduğumu birinin bana anlatacağı günü bekliyorum.
-
Yine kafayı yemiş yemiş konuşuyorsun. Hayat
güzel, nefes almak güzel. Bazen gülerken bütün bunları unuttuğun o an daha iyi
bir adam oluyorsun. Herkesin kendin gibi olmasını istiyorsun, bazı sorunların
çözülmesini istiyorsun. Başkaları istemiyor.
-
Onlar ne istediklerini bilmiyorlar. Hem
maaşlarının yarısını aynı gün devlete veriyorlar hem de devletten yardım
bekliyorlar. Devlet dediğimiz yapının kendilerinin olduğunu, orada kendilerini
temsil etmeleri için maaşlı adam tuttuklarını unutuyorlar. Tuttukları maaşlı
vekillerinden iş ve para dilenip, onların önünde düğmelerini ilikliyorlar. Biri
benim işim gücüm var diye bana vekaleten iş yapacak ama bu iş için ona
yalvarıp, onu el üstünde tutacağım. Tabii ki herkesin benim gibi olmasını
isterim. Bunlar salak!
-
Yine
başladın üstten üstten. Oğlum düzen bu. Ya sağcısın ya solcusun ya da ortacı.
Sen hep ben üstçüyüm diyorsun. Hepsinin hatası var diyorsun. Kimseyi
beğenmiyor, kimseye destek olmuyor, kendin de bir şey yapmıyorsun. Hep aynı
konuşmalar seni sadece tutarlı yapar fakat konuştukların için en ufak bir çaban
yok. Toplum için bir şey yaparsın, olmazsa haklısın.
-
Bu salaklar için kılımı bile kıpırdatmam. Vatan,
millet aşkı yok bende. Ne yapayım, yalan mı söyleyeyim? Tüm insanlar bir.
Herkes mutlu olsun ve istediğini yapsın istiyorum. Ama bunun için uğraşıp,
sonunda hiçbir yere varamadığım bir yolda kaybolmak yerine sadece kendimle
ilgilenmeyi tercih ederim.
-
Bencilsin.
-
Büyük bir keyifle.
-
Olmak istediğin adam, oldurulmak istendiğin adam
ve olduğun adam arasında o kadar kaldın ki bazen hangi davranışını hangisinin
sergilediğini karıştırıyorsun bence.
-
Hepimiz kadar. Tüm insanlık kadar. Beni
yereceksek, unutamamam konusunda yerelim. En sevdiğim şairlerin yakılmasını da
unutamıyorum, baş örtülü insanlar üzerinde kurulan baskıları da, el ele tutuşan
gençlerin itilip kakılmasını da, maden işçilerini de, asılan gençleri de, görmeyeli
yıllar olmuş bir kadının boynunun kokusunu da, yıllar içinde başıma gelecekleri
bile şimdiden unutamıyorum.
-
Bence senin yerilecek huyun, abartıyor olman.
-
Öyle siyah ve beyazsın ki, öyle her şeyi bir uca
çektin ki “daha ve en” olmayan hiçbir şey dikkatini çekmiyor. Anlatırken
dikkatini ayakta tutayım diye öyle konuşuyorum. Geleceği unutamamak, bir söz
sanatı. Sana sanat yaparak konuşuyorum, cevabın kalitesizliğine bak. “Abartıyorsun.”
-
Güya seni yeriyorduk.
-
Beni yererken sorun yoktu. Şimdi mi oldu?
-
Seninle ağız dalaşına girmeyeceğim. Her şeyi
bildiğini düşünmen karşındaki adamı yoruyor. Hep bir muhalefetsin ve bir şeye
de “Tamam.” demiyorsun. Söylediğin şeylerin tamamı doğru bile olsa, sürekli
söylediğin için inandırıcılığını kaybediyorsun. Çekilmez bir adamsın.
-
Beni yerelim. Yerele inelim, diye espri yapasım
geldi. İçimde hafif bir gülümseme oldu, aklıma geldiğinde. Sonra harflerin
uyumu dışında hiçbir özelliği olmayan ve en ufak bir zeka belirtisi göstermeyen
bu laf ağzımdan çıkıverdi. Sonra beynimin verdiği biraz geciken komut, “diye
espri yapasım geldi.” diye toparlattı. Bazen dilim, düşünme hızıma yetişemiyor.
10 salise evvel vazgeçtiğim bir cümle ağzımdan çıkabiliyor. Bu bir kusur,
maalesef.
-
Seni yererken yerele inemeyiz. Sen, kendini
yererken bile mağrursun. Kendini yererken, güya çaktırmadan öven tiplere gıcık
olurum.
-
Oha, mağrurun “kendini önemseyen, böbürlenen”
anlamına geldiğini bilip de cümlede kullanmış son zamanlarda tanıdığım tek
insansın.
-
Konuyu nasıl da saptırıyorsun.
-
Çok uykum geldi.
-
İyi geceler.