3 Mart 2019 Pazar

Çoklu Kişilik Bozukluğu Hakkında Sade Nesir-2


-          Yaşamayı sevmek vardı şimdi.
Aşkla oluşmuş bir çocuğa sarılmak…
Denize açılmayı hayal etmek vardı,
Sevdiğin kadınla tekleşmeyi düşlemek…

Ruhunu okşayan bir müzikle, ufka doğru araba sürmek vardı şimdi.
Yan koltukta sevdiğin kadın sana bakıp gülümsüyor.
Sigarayı bırakmışsın, araba havadar, bagajdaki leylaklar kokuyor.
Anne yokluğunu unutmak vardı…

Uyumak vardı şimdi uyanma saati olmadan,
Rakı masası tadında kahvaltı yapmak bahçenin sıcak gölgesinde,
Kendine küçük mutsuzluklar bulmak zorunda hissetmek vardı şimdi,
Çiçeklerden, kuş seslerinden bahsederek şiirler yazmak.

Hayal etmeyi unutmak vardı şimdi…

-          Oğlum bu şiir tutmaz. Bunlar daha az yorulacakları bir iş ve çok para hayal ediyorlar. Parayla ne yapacaklarını bilmeden, daha çok. Bunlar çok kaslı, büyük memeli, insana benzemez şekilde boyanan, şu ünlü oyuncuya benzeyen birileriyle estetik ve samimiyet umurlarında olmadan çiftleşmek istiyorlar. Sen tekleşmekten bahsediyorsun. Okumazlar, okusa da sevmezler.
-          Umrumda değil. Ben her şeyi bir kişiyle paylaşıyorum, kim olduğunu bilmiyorum ama belki o kendini biliyordur diye paylaşıyorum.
-          Bu ucuz romantizmden keyif alıyor musun gerçekten? Bu acınacak bir hal gibi görünüyor dışarıdan.
-          Romantizm mi? Ne romantizmi? Kumarbazım.
-          Kumarbazlar da romantiktir.
-          Haklı olabilirsin, peki, ben ucuz bir romantiğim. Ve benim bile bilmediğim, kendini bilecek birine mektuplar yazıyorum. Üstelik o her kimse, bunu okuma ihtimali milyarlarda bir olsa da milyarların birlerden oluştuğunu düşünüyorum.
-          Güldürüyorsun salak, hem Bülent Ecevit’in “Yapamadığımız” şiirinden arak gibi, tamamen aynı duyguyu anlatıyor.
-          Saçma sapan konuşuyorsun, üzerine şiir yazılmış toplasam 1.000 çeşit duygu bulabilirim fakat binlerce şiir yazılmış…
-          Bunda haklı olabilirsin ama içerikte haksızsın.  Başkalarının çocuğuna sarılmana izin vermezler. -İnsanlar kendilerinin ve /veya sevdiklerinin bir başkasıyla sarılmasını yadırgıyor.- Sen de, çocuk yapmazsın. Çocuğa böyle şiirler yazdığını mı anlatacaksın, onu bir bedene, bir eğitime, bir çevreye hapsedip; kimi zaman egona kimi zaman nefsine yenik düşerek bütün hayatı boyunca kişiliğini yönetecek huylarını mı oluşturacaksın? Yapmazsın.
-          Bazı anların hayalleri, gerçeklerinden daha mutlu etmez mi? Hayal kurarken daha rahatsındır, gerçekte aynı mutluluğa sahip olamayabilirsin. Evet, çocuğa ben seni “Ben seni paşa gönlüm öyle istedi diye yaptım evlat. Seni sürekli sterilize edecek gücüm yok, senin de başına kesin bir şanssızlık gelir hepimiz gibi, sonra kötü bir hayat yaşarsın ve üstüne bir de inandığın dindeki ateşler seni bekler. Seni burada yalnız bırakacağımı, insanın ne kadar aciz olduğunu bildiğim halde düştüğün hataların bedelini her zaman ödeyeceğini bilmeni isterim.” diyemem. Ama sevdiğim kadınla sevişmek konusunda geri adım atmayacağım. Etraftaki kimsede, sevdiği kadınla veya adamla sevişiyormuş mutluluğu yok.
-          Çocuk konusunda mantıklı yolu bulmamıza sevindim. Sevişmek konusuna gelince, sevmeyi yanlış anlıyorsun. Sevmek, sevişmek istemekten daha çok mutlu etmek istemektir. Onun için çalışmak, para kazanmak, onun istediği hayatı ona yaşatmak, çocuklarına babalık yapmak, arada bir tatile gitmek, bir de çiçek alırsan sevilirsin. Bir yaştan sonra herkes bunu arıyor.
-          Bulduğun her şeyi okuyorsun be birader. Bu da “Ortadoğulu Kadınlara Dayatılan Erkekler Rehberi”nden mi? Âşık olmak ne demek anlamıyorsun. Âşık olduğun birinin boynunun kokusuna burnunu gömüp, gözlerini kapadın mı hiç? O sırada bütün borsalar dibe çökse, işten kovulsan, çocuklar dersten zayıf alsalar önemli olur mu?
-          Anlamıyorsun. Aşk dediğin şey bir yaşa kadar çok güzel. Fakat hayatın gerçekleriyle yüzleştiğinde anlıyorsun ki önemli olan aşk değil sevgi.
-          Ben de diyordum ki “Ne zaman bu goygoy açılacak?”
-          Bir yaştan sonra aşk para etmez. İnsanlar bunu bildiklerinden aşkın önüne set çekerler. Âşık olmamak için kendilerini beyinlerine hapsederler. Çünkü anlarlar; âşık adam yatalak olan aşkının altını temizlerken ağlar, gittikçe kendini yer. Ama sevmiş adam, her gün düzenli bir şekilde bu işi görev edinir. Yatalak olsan, kim yanında olsun isterdin?
-          Siz hepiniz manyaksınız. Yatalak olsam yanımda kim olsun mu isterdim? Gülmekten kendimi alamıyorum. Yalnız ölürüm, ne olursa olur. Ben bu hayatta sevdiği kadınla sevişme ve birlikte olma duygusunu yaşamış biri olarak bundan daha üstün bir hayal bulamıyorum kendime.
-          Abaza mısın, ne boksun anlamıyorum. Nedir bu sevişme arzusu, uzun zamandır yalnız mısın?
-          Her zamanki kalitesizliğinde sorular sormayı ne zaman bırakacaksın? İnsan neden cevabını bildiği soruya yeni cevaplar arar? Neden yeni sorular aramaz? Sevişmeyi hala çiftleşmek sandığından da bir damla şüphem yok üstelik. Tekleşmekten bahsediyorum ben.
-          Tamam da tekleşirken bu aktivite olmuyor mu?
-          Oluyor.
-          Bu bir insan ihtiyacıdır. Ayarlayalım bir gece bir şeyler.
-          Bazen bazı laflar edildiğinde, öylece ortaya kusmak istiyorum.
-          Aman be, bu duruşunu kaybetmediğin ve kendini kastığın kimliğinden ne zaman kurtulacaksın? Biliyorum, uzun zamandır yalnızsın. Vücudun bir ihtiyacı. Senin gibi kadınlar da var. Birbirinize destek olduğunuzu düşün. Kimseyi aldatmıyorsun, kimseye zararın yok hatta birbirinizi mutlu ediyor sonra bir dahaki sefere kadar görüşmüyorsunuz. Fuckbuddy kavramı bence saygı duyulası bir şey.
-          Kimin ne yaptığı beni ilgilendirmiyor. Birini ilgilendirip bu kavrama karşıysa, ben de ona karşıyım. Herkes istediği her şeyi yapabilir, her yapılana saygım var. Ama kimse benim de ne yaptığıma karışmamalı. İnsanoğlundaki onaylanma arzusundan bıktım. Ben yapıyorum, sen de yap. “Çayı şekersiz içerim.”, “Sigara içmem.”, “Rakıyı çok severim.”, “Onu tutuyorum.”, “Bunu destekliyorum.” Gibi cümlelerin ardından “Ben de” cevabını açıkça talep eden tiplerle doldu her yer. Kim ne isterse yapsın. Bedenimin ihtiyaçlarını önemsediğin için çok teşekkür ederim ama seninle “avcılığa” çıkmayı düşünmüyorum.
-          Peki, şimdi dört bir yanı kitaplık olan, viskimizi yudumladığımız ahşap yuvarlak bir masada rulet oynarken karşında oturan, siyah elbisesi ve iç gıcıklayıcı eldiveniyle sana gülümseyen hanımefendiye gülümserken hayal et kendini. Rulet oynarken ne kaybedeceğin ne de kazanacağın paranın önemi olmadığını hayal et, sadece “daha çok kazanmak” için oynadığını. Masada seviyeli bir sohbet olduğunu ve senin de sohbete bir şiir dizesiyle müdahil olduğunu düşün. Sonra karşındaki hanımefendinin bununla ilgilendiğine sevindiğini hayal et. Kalbinin güçlü bir şekilde attığını hisset. Sonra o hanımefendiyle sanki birbirinizi hep tanırmışsınız gibi el ele odaya çıkışınızı düşün. Tam birbirinizi soyarken, “Ben ilişkilere inanmıyorum, yarın birbirimizi unutalım.” dediğini düşün. Kollarını hanımefendinin beline sarmışken ve göğüsleri senin göğsünü eritirken, bu duruşunu koruyabilecek misin?
-          Bu hayalde hata yapmayı ve onu öpmeyi yeğlerim. Hayal nasolsa. Hata yapmamda ne sakınca var? Bu hayalde hata yapmak istiyorum.
-          Ben de sana hayallerini yaşa diyorum. Tamam, elit bir kumarhane ve sana aşkı yaşatacak bir kadın vaat edemem ama göğsün erir.
-          Bu konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum. Şurada iki dakika hayal kuralım dedik, içine ettin.
-          Kurduğun hayallere dikkat et, başına geldiğinde şuanın hayalini kurabilirsin.
-          Oğlum her şey zamanın geçmesi için. Şirketler, paralar, olaylar, siyasetler, ilişkiler ve diğer tüm her şey zamanın geçmesi için. İyi geçerse ne ala, kötü geçsin istemem. Ama önceliğim zamanın geçmesi. Birinin bu işin sonunda karşıma geçip, neden buraya gönderildiğimi bana açıklayacağı güne kadar zamanı geçirmem lazım. Niye bazı ucuz hislerle ve egolarla donatıldığımı, neden çok sert olduğu için kırılan bir nesne olarak yaratıldığımı, neden uçamadığımı, hormonların etkisiyle neden bir yerlere sürüklenmek zorunda olduğumu, bu sınava neden gerek duyulduğunu ve neden sorumlusu olmadığım birçok acizliğimle bu kadar zor sınavlara meydan okutulduğumu birinin bana anlatacağı günü bekliyorum.
-          Yine kafayı yemiş yemiş konuşuyorsun. Hayat güzel, nefes almak güzel. Bazen gülerken bütün bunları unuttuğun o an daha iyi bir adam oluyorsun. Herkesin kendin gibi olmasını istiyorsun, bazı sorunların çözülmesini istiyorsun. Başkaları istemiyor.
-          Onlar ne istediklerini bilmiyorlar. Hem maaşlarının yarısını aynı gün devlete veriyorlar hem de devletten yardım bekliyorlar. Devlet dediğimiz yapının kendilerinin olduğunu, orada kendilerini temsil etmeleri için maaşlı adam tuttuklarını unutuyorlar. Tuttukları maaşlı vekillerinden iş ve para dilenip, onların önünde düğmelerini ilikliyorlar. Biri benim işim gücüm var diye bana vekaleten iş yapacak ama bu iş için ona yalvarıp, onu el üstünde tutacağım. Tabii ki herkesin benim gibi olmasını isterim. Bunlar salak!
-           Yine başladın üstten üstten. Oğlum düzen bu. Ya sağcısın ya solcusun ya da ortacı. Sen hep ben üstçüyüm diyorsun. Hepsinin hatası var diyorsun. Kimseyi beğenmiyor, kimseye destek olmuyor, kendin de bir şey yapmıyorsun. Hep aynı konuşmalar seni sadece tutarlı yapar fakat konuştukların için en ufak bir çaban yok. Toplum için bir şey yaparsın, olmazsa haklısın.
-          Bu salaklar için kılımı bile kıpırdatmam. Vatan, millet aşkı yok bende. Ne yapayım, yalan mı söyleyeyim? Tüm insanlar bir. Herkes mutlu olsun ve istediğini yapsın istiyorum. Ama bunun için uğraşıp, sonunda hiçbir yere varamadığım bir yolda kaybolmak yerine sadece kendimle ilgilenmeyi tercih ederim.
-          Bencilsin.
-          Büyük bir keyifle.
-          Olmak istediğin adam, oldurulmak istendiğin adam ve olduğun adam arasında o kadar kaldın ki bazen hangi davranışını hangisinin sergilediğini karıştırıyorsun bence.
-          Hepimiz kadar. Tüm insanlık kadar. Beni yereceksek, unutamamam konusunda yerelim. En sevdiğim şairlerin yakılmasını da unutamıyorum, baş örtülü insanlar üzerinde kurulan baskıları da, el ele tutuşan gençlerin itilip kakılmasını da, maden işçilerini de, asılan gençleri de, görmeyeli yıllar olmuş bir kadının boynunun kokusunu da, yıllar içinde başıma gelecekleri bile şimdiden unutamıyorum.
-          Bence senin yerilecek huyun, abartıyor olman.
-          Öyle siyah ve beyazsın ki, öyle her şeyi bir uca çektin ki “daha ve en” olmayan hiçbir şey dikkatini çekmiyor. Anlatırken dikkatini ayakta tutayım diye öyle konuşuyorum. Geleceği unutamamak, bir söz sanatı. Sana sanat yaparak konuşuyorum, cevabın kalitesizliğine bak. “Abartıyorsun.”
-          Güya seni yeriyorduk.
-          Beni yererken sorun yoktu. Şimdi mi oldu?
-          Seninle ağız dalaşına girmeyeceğim. Her şeyi bildiğini düşünmen karşındaki adamı yoruyor. Hep bir muhalefetsin ve bir şeye de “Tamam.” demiyorsun. Söylediğin şeylerin tamamı doğru bile olsa, sürekli söylediğin için inandırıcılığını kaybediyorsun. Çekilmez bir adamsın.
-          Beni yerelim. Yerele inelim, diye espri yapasım geldi. İçimde hafif bir gülümseme oldu, aklıma geldiğinde. Sonra harflerin uyumu dışında hiçbir özelliği olmayan ve en ufak bir zeka belirtisi göstermeyen bu laf ağzımdan çıkıverdi. Sonra beynimin verdiği biraz geciken komut, “diye espri yapasım geldi.” diye toparlattı. Bazen dilim, düşünme hızıma yetişemiyor. 10 salise evvel vazgeçtiğim bir cümle ağzımdan çıkabiliyor. Bu bir kusur, maalesef.
-          Seni yererken yerele inemeyiz. Sen, kendini yererken bile mağrursun. Kendini yererken, güya çaktırmadan öven tiplere gıcık olurum.
-          Oha, mağrurun “kendini önemseyen, böbürlenen” anlamına geldiğini bilip de cümlede kullanmış son zamanlarda tanıdığım tek insansın.
-          Konuyu nasıl da saptırıyorsun.
-          Çok uykum geldi.
-          İyi geceler.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder