Nedir bu kendimle kavgam! Loş bir sokakta, yağmur yağarken,
tam da olmak istediğim ve oldurulmak istendiğim adamların gözleri önünde, çenemin
sarsılmasıyla yere düşüşüm kendi yumruğumla. Neden bu kadar aciz kalıyorum
kendime karşı, yerde kendim tarafından tekmelenirken…
Ben diyorum ki o sırada:
-
“Ama ben insan tekmelemem.”
Ben cevap veriyorum,
-
“Her şeyin, olma ihtimali vardır. Düşünsene
insan katil, insan tecavüzcü, insan yalancı, insan riyakâr, insan güvenilmez,
insan uyuşturucu bağımlısı, insan terörist, Allah’a da Şeytan’a da puta da
ateşe de ineğe de taptığını bildiğimiz insan, insan savaşçı, insan düşman, yakan
da insan yıkan da. Kuş olmayı tercih ederdim ama ben de insanoğluyum.”
Nedir bu kendimle kavgam! “Arabanın
iç dikiz aynasından, arkadaki araçta aşık olduğum kadının yanında şoförlük
yapan adam korna çalarken ve orada ben oturmalıydım diye düşünmek yerine aşık
olduğum kadını izlemeyi tercih etmişken –tam o anda- arabayı uçuruma
sürüklediğimde, o uçurumu anlamlandırabilir miydi sevdiğim kadın?” diye
düşünmek bana vakit kaybı gibi geliyor. Hatta “şoför” kelimesi kullanarak gıcık
olduğumu belirttiğim adamın sevdiğim kadının yanında oturuyor mutlu olmalıyım ve
sevdiğim kadın onun yanında oturmaktan mutlu ki benimle oturmuyor şeklinde
düşünürüm. Aşkı karşımdakine duyuyorsam, onun mutluluğunu önemserim ve bununla
mutlu olurum. Aşk ne güzel şey ve nedir bu kendimle kavgam! Ulan bunlar
anlamaz, bunu düşünmem dediğim şeyi benim düşündüğümü açık açık söyleyeyim. Bu
yazıyı buraya kadar okumuş olan herkesin bu temel zekada olacağını biliyorum.
Geçen gün iki çocuk annesi ve
evli ablama (kendisi kendisine siz-… Hanım dememe bozuluyor, en azından bir gün
bu yazıyı okuyacak olursa onun bozulmasını istemem) “Hayalin ne şuan?” diye sordum.
“Uzun süredir Ağva’ya gitmek” dedi. Yıllardır gidememiş, İstanbul’da yaşıyor.
Dedim ki “Evlilik, çocuklar, acılar sizi ne hale getirmiş farkında mısınız? Şimdi
arabanıza atlasanız 2 saatte gidebileceğiniz bir yere gitmeyi, orada eşinizle
tatil yapmayı hayal etmenize üzüldüm. Başka bir şey hayal edin, onu da hızlıca
yapın.” Yanından ayrılıp yürümeye başladığımda “Yapabilse yapacağı şeyi hayal
eder insan ve birisinin iyiliği düşünüyorsan onun hayalini küçümsemezsin, onun
hayalini gerçekleştirmek için çaba sarf edersin. Bu saygısızlık bana yapılsaydı
üzülürdüm. Dönüp özür dilesem nasıl olur, yok yok belki de söylediğim cümleler
mantıklı gelmiştir. Zaten mantıklı şeyler söyledim ama nasıl olur da mantıklı
şeyler söylemek birini üzebilir diye ‘mantıklı’ konuşmayalım mı? Sussam da
saygısızlık oldu diye kendime kızardım, ‘mantıksız’ konuşsam da.”
Acaba yazının başlığını ‘Tamamını
anlayanların bir sonrakini bekleyeceği yazı” mı koysam? Yuh! Bu nasıl bir egoistlik.
Facebook’ta, Twitter’da ve Instagram’da kendi gönderisini beğenen adamlara çok
gülerim bir de. Yazımı üstün zeka ürünü ve beğenilmesi gereken olarak
tanımlamam, çok çok ayıp. Peki ayıp şeyler yapmak istememde ne sakınca var? Bir
şey istedim diye kimseye ayıp olmaz ki, sonuç olarak bu başlığı koymayacağım.
Neden sürekli üzerime geliyorsun ben? Çok yoruluyorum.
Nedir bu kendimle kavgam? Bütün
bu kavgayı sadece sen sonlandırırsın diyerek bitirsem bu yazıyı bu aptal
romantizme gülerim. Ama bir şekilde de söylemem lazım! Pişman olacağım işler yapan adamlarla, hiçbir yaptığından pişman olmayan adamların eline düşmüşüm ki bu hırpalanma canımı acıtıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder