Ari Barokas çok güzel bir albüm
yapmış. Tüm albümü hiç atlamadan dinledim. Albümün adı “Lafıma Gücenme”. Fakat
kendini zora sokma ihtimali bulunan lafları söylemekten çekinmemiş. Çoğunluğu
karşısına alacak muhalif yapıdaki albümde sözler kadar müzikler de güzel. Ama
Ortaçgil’in de dediği gibi ülke dinleyicisi, bir şarkıda müzikten çok sözü
dinleyenlerden oluşuyor. Ari, herkesi düşünmüş. Duman grubunun sevdiğimiz birçok
şarkısı da referansı. Ama Türkiye’de hakkı verilmemiş albümler listemde yerini aldı.
Sezen Aksu “Düğün ve Cenaze”
Haramiler “Kar yağıyor bugün Ankara’ya”
Erkan Oğur “Dönmez yol”
Ari Barokas “Lafıma gücenme”
Grup Merdiven "Çiçeği Burnunda"
BİREYSEL SÖZLÜK
Enflasyon: Küçükken 10 TL harçlık alınca mutlu olanların, harçlık
verecek yaşa geldiğinde 50 TL vermeyi kendine yedirememesi.
Demokrasi: Halkın kendi
kendisini yönettiğini sanıp, verginin vergisini ödediği organizasyon. İnsan hiç
kendinden verginin vergisini alır mı?
Aşk: Yaşayanların ne kadar büyük bir mucize içinde olduklarını
düşünmelerini engelleyen, fizyolojik etkileri yönüyle bakıldığında huzurdan
ziyade nefrete benzeyen ve hırs, ihtiras, acı, doyumsuzluk gibi duygular ile
psikolojik rahatsızlıkları ve cinsel dürtüyü kamçılayan yoğun duygular bütünü, mucize.
Seçenek: Nicel artışı niteliğinin azalmasına sebep olan ihtimaller
bütününün üyesi.
SERBEST BOŞLUK
İnanan ve inanmayanları ortak
paydada buluşturacak bir önermem var:
Şeytan varsa ya da yoksa sadece
inananların başına bela!
En kötüsü de hayallerimin içine
sızdılar. Parayı, makamı, duygusuz cinselliği ne zaman hayallerimin içine
soktular bilmiyorum. “Daha” kelimesini çok duyduğum bir dönemdi sanıyorum. Daha
iyi ev, daha iyi kıyafet, daha iyi oyuncak, daha iyi ilaç, daha iyi tedavi,
daha iyi araba, daha iyi komşular, daha iyi arkadaşlar, daha iyi kitaplar, daha
iyi gösteriler hatta daha iyi bir eş… O ara bir yerde girdiler kanıma
sanıyorum. Yoksa ben her hayal kurduğumda, hayalimin bir yerinde güzel bir
çiçek olurdu mesela. Sistemin kölesi oldu diye kimseye kızamıyorum, insanın
kanına nasıl bir anda, nasıl derinden sızabildiklerini biliyorum.
Mucize kelimesinin anlamının acze düşüren olduğunu öğrendiğimde sevinmiştim. "Allı Turnam bizim ele varırsan"daki allı turnanın flamingo olduğunu öğrendiğimde ve krizantem çiçeğine kasımpatı dediğimizi öğrendiğimde üzülmüştüm.
Hiç görüşemeyeceğinden emin olsan bile yaşamasının senin için önem arz ettiği tek insan anneymiş.
Bence, bence kelimesi gereksiz. Başkasının fikrini, cümlesini söyleyen insan bunu belirtmeli zaten. Geri kalan her şey bence.
Birini "Sana aşığım." diyerek kandıracak olmak fikrini kabullenemiyorum. Bunu ilk her kim başlattıysa yazıklar olsun. Belki çok romantik ama birine bunu söylediğinde karşısındaki insanın nasıl bir mucize içinde olduğunu, onun için ne değerli olduğunu bilmeli insan. Bu laf öyle üstünkörü geçilmeyi, kusura bakma ama benim ilişkim var denmesini ya da benden daha iyilerine layıksın lafını hak etmiyor. Hiç aşık olmadan ve olunmadan ölenlerin dünyasında, böyle büyük bir mucizeyi duyan kişinin en azından karşısındakine gönülden bir saygı duyacağını düşünüyorum. Onu, o sırada hayatta en çok seven, onun için yapabileceklerinin sınırı olmayan birini elbette reddedebilir ama bir iki bilindik lakırdıyla karşısındakini yarım bırakıp gitmemelidir. İnsanlar arasında bunun gibi yazılı olmayan sözleşmeler olmalıdır. Bu işin romantik tarafı. Gerçeğe döndüğümüzde insan, insana nasıl tecavüz edebilir? Eğer ki bana böyle ucuz, basit ve cevaplayamadığım sorular sordurtmasaydınız, çok daha güzel sorular bulabilirdim. Onları düşünürdük. İnsan, insana nasıl tecavüz edebilir?
ŞİİR – Güvercin Kasapları/ Tahsin Saraç
Yel ulur kar tozdurur bir kış Yazı yabanda şu sıra içimiz. Oysa sevmelerin ustasıyız biz Bir de alçaklıklarla kavganın. Alıcıkuş kesiliriz ve de ense kökünde Göğsümüzdeki o sıcak güvercini Kara dirgen elleriyle Boğmaya kalkışanların.
Neden, güvercin kasapları, barışımıza kan bularsınız Öyle kötüsünüz ki İki gözden dört ölüm bakarsınız.
Tabanca gibidir tabanca Sevgilenmemiz de vuruşmamız da Ya yürek dalında patlar Ya da bir alın çatında. Ne ki çok kez dalaşmaktansa Acıdan yükünü tam almış Güçlü bir katır gibi Vururuz yalnızlık yokuşumuza.
Neden yolunuz bu denli ıramış güzellikten Öyle bataklıksınız ki Bir çiçek düşü bile geçmemiş içinizden…
SADİ ŞİRAZİ’Yİ TANIYALIM
“Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi.
Bilmez ki sorsun, bilse sorardı.”
"Bir ömür daha lazım bu hayattan sonra,
Çünkü bu ömrümüz
sadece ümid içinde geçti.”
"İnsanlarla münasebetin ateşle münasebetin gibi olsun.
Çok uzaklaşma donarsın; çok yaklaşma yanarsın."
"İki şey hayatimizi karartır:
Susacakken konuşmak, konuşacakken susmak."
"Sevgisiz bakınca Yusuf bile çirkindir.
Şeytana aşkla bakınca onu melek sanırsın."
Aşıklara nasihat
"Ben sana denize açılma demiyorum.
Açılacak olursan tufana bile katlan, diyorum."
"Eğer bir kimse senin yaratılışından yararlanmıyorsa,
yaratılış cevherinin bir kara taştan farkı yoktur. hayır, güzel dostum, yanlış
söyledim: çünkü taşın bir yararı var, demirin de, tuncun da... Ve eğer bir taş
bir kimseden daha üstünse o kimse insanlık namına ölmelidir."
“On derviş bir kilime sığar da iki sultan bir saraya sığmaz”
"Düşmanın tevazuluğuna aldanma, zira su en büyük
kayaların bile dibini yalaya yalaya devirir."
"Ne kadar okursan oku, bilgine yakışır şekilde davranmıyorsan
cahilsin demektir."
“Unutma ki ağzında bal olan arının kuyruğunda iğnesi
vardır."
"Bir gece sevdiğim içeri girdi. yerimden öyle bir fırlamışım ki
elbisemin eteği mumu söndürdü. güzelliği ile karanlığı dağıtan sevgilim sordu;
ben gelince neden ışığı söndürdün? Dedim ki; güneş doğdu zannettim."
"İki göz; Allahü Teâlâ’nın kudret ve san'atını görmek
içindir. Eşin dostun ayıbını görmek için değildir."
“Bulut, âb-ı hayat yağdırsa, yine de söğüt ağacından bir
yemiş yiyemezsin. Çünkü söğüt ağacının meyvesi yoktur. (kalp gözleri âmâ olmuş)
Alçak ve bozuk tabiatlı kimse ile vakit geçirme. Çünkü hasır kamışından şeker
yiyemezsin.”
''Bilgisiz bir kimse, savaş davuluna benzer, sesi çok, içi
boştur.''
"Seni kötülememi istemiyorsan, beni değil kötülüklerini
ortadan kaldır."
“Sultan, haksız olarak bir köylüden bir yumurta alsa,
adamları köylünün tüm tavuklarını alır“
"Sınanmadığın günahın masumu sanma kendini."
"İnsan bir damla kan, yüz bin endişedir. "
''Akıllı insana hatasını göster, sana teşekkür eder. cahil
kişiye hatasını göster, sana küfür ve hakaret eder.''
“Ben, doğru yolda kaybolmuş insan görmedim."
"Bu dünyadan ötekisine iyilikten başka bir şeyi yanında
götüremezsin, şimdi ihtiyar (ihtiyar: seçim) sendedir, ne istersen onu
götür."
"Güzel bir kadın, bir mücevher
İyi bir kadın, bir hazinedir."
Son olarak aşağıdaki gibi bir üçlemeden bahsedilir:
“Aşka uçma kanatların yanar.” Sadi Şirazi
“Aşka uçmadıktan sonra kanatlar neye yarar?” Mevlana Rumi
“Aşka vardıktan sonra kanadı kim arar?” Yunus Emre.
Üçü de doğru, üçü de birbirinden üstün değil. Sezen Aksu ve
Meral Okay’ın dediği gibi:
Sağcı, solcu ve orta yolculardan
oluşan halkın, siyaseti kendilerine sunulduğu gibi görme zorunlulukları
bitmiştir. Aşağıdaki şekilde görüleceği üzere, siyaset bir doğru üzerinden
insanlara sunulmuştur. Yukarı Parti olarak biz halkın yönetimini 2. Boyuta atlatmak
istemekteyiz.
Planlarımız
Konunun en
yetkin uzmanlarının desteğini alarak, 18 yaşını doldurmuş her vatandaşın “sadece kendinin kullandığına
emin olduğumuz” bir aplikasyonla her konuda elektronik seçimler yapacağız.
Aplikasyon yüklenebilen telefonu bulunmayan herkesin bu hakkını gözetecek ve
onlara haklarını vereceğiz. 10 milyon oy almamış önerileri dikkate almayacağız.
Herkes öneride bulunabilecek!
İlk hamlemiz
sağlık sektörüne olacak. Mutlu ve huzurlu bir toplumun hem beden hem ruh sağlığından
şüphesi olamaz. Reklamı, kullanıcısına
yapılmayan ürünler içinde en önemlisi ilaç! İlaç şirketleri, alıcı ve satıcıya
gösterdikleri ilginin çok daha fazlasını doktorlara gösteriyor. Doktorlar
kesinlikle ilgi görmeli, onları omuzlarda taşımak lazım lakin ilaç sektörünün
kota karşılığı verdiği büyük hediyeler, promosyonlar ve benzeri her türlü “doktorların
tarafsızlık ve karar verme süreçlerini etkileyen” etik dışı durumlar
sonlandırılacak. Doktorlarımıza, ilaç kotası ile değil “iyileştirme” kotası ile
en büyük ödülleri –haklarını- vereceğiz. Eczacılarımız, işlerini bir ticaret
erbabı olarak değil bir bilim insanı olarak sürdürecekler. Her ilaç üretim veya
pazarlama şirketine devlet kadrosundan eczacılar ve denetçiler atanacak,
içerideki tüm olumlu/olumsuz gelişmeler takip edilecek. En önemlisi, “Kimse
ilaçsızlıktan devasız kalmayacaktır.” Bunu zalimlik adlediriz!Bir toplumun,
bir ailenin, bir kişinin bütün huzurunu psikoloji bozuklukları yönettiği için,
Psikoloji Bakanlığı kuracağız. 6 yaşını doldurmuş her vatandaşımıza yılda en az
3 sefer tarafsız muayeneler yapılacak. Tüm tedavi süreçleri devlet tarafından
karşılanacak olup, mutluluk seviyesini birim bazında ölçümleyerek psikiyatrist
ve psikologlara en büyük ödülleri –haklarını- vereceğiz. Ayrıca “Psikoloji
Bakanlığı” ve “Eğitim Bakanlığı” iş birliği ile her noktada herkesin istediği
zaman üyesi olabileceği ve ulaşabileceği kitap meclisleri kuracağız. Kitap
meclisleri, okudukları kitapları tartışarak yola çıktıkları oturumlardan sonra
herkese açık bildirilerini yayınlayacaklar. Bu bildiriler tarafımızca takip
edilerek, refaha kavuşmamız için kullanılacaktır.
Tüm işletme ve
ekonomi profesörleri, tüm özel şirketlere atanarak haftada bir gün danışmanlık
hizmeti verecektir. Yine işletme ve ekonomi öğretim üyelerinden oluşan ekonomi
meclisi ekonomiye, vergi hukukuna, iş hukukuna yön verecek.
Boşanma davası
açılmayacaktır, birisi boşanmak istediyse boşanabilecektir. Evlilik için imza
zorunluluğu kaldırılacaktır. İsteyenler için “soyadı” işlemleri internet
üzerinden yapılabilecektir. Tüm davalar; davanın konu olduğu mahal/mahallerde,
10 yıl üzeri hapis cezası üzeri tüm ülkede vatandaşların oylamasına
açılacaktır. Adaleti çoğunluğun vermesini
istemedik önce. Bunun sonuçlarının kötü olabileceğini düşündük lakin başka bir
insanın hayatını “sadece bir insan ya da bir grubun” normlarına, vicdanlarına,
yasalarına bırakmanın daha korkunç olabildiğini düşününce böyle bir karar
verdik. Gelecek her türlü alternatif öneriye açığız. Hapis cezasına
çarptırılan herkes, denetim altında topluma yararlı hizmet yapmak zorunda
olacak. İnsan hakları göz önünde bulundurularak tüm mahkumlar halk için çalıştırılacaktır.
Islah olup olmadıkları ve psikolojileri sürekli olarak Psikoloji Bakanlığı’nın
denetiminde olacaktır. Ve kesin kararımızdır, kimseyi öldürmeyeceğiz. İdam
konusunu açmayın!
Biz mutlu,
huzurlu ve adaletli bir toplumda kimsenin teröre bulaşmayacağını düşünüyoruz
fakat “Aykırılıklar Bakanlığı” kurarak toplumun içinde uyum sağlayamadığını
söyleyen herkesi dinleyeceğiz ve herkesin sorunlarına çözüm üreteceğiz. “Her
intihar topluma verilmiş bir notadır.” Cümlesini şiar ederek deva evleri
kuracağız. Bu deva evlerinin, insanların
gelmesini kolaylaştıracak ve çekinmemesini sağlayacak her türlü faaliyeti
olacaktır.
Şehir planlama
uzmanları ve mimarlardan oluşan şehircilik meclislerinden proje tavsiyesi
almamış hiçbir konut yapımına izin verilmeyecektir. Halkımız ve biz
çirkinlikler içinde yaşamayı hak etmiyoruz. Tüm mahalleler, mimarlarımız
tarafından yeniden düzenlenecektir. Ayrıca herkesin ev sahibi olabilmesi için
yapılacak tüm projeleri üreteceğiz ve destekleyeceğiz.
Eğitim
sektörünü yeniden yapılandırmamız en 5 sene sürecektir. Sistemin,
müfredatların, tüm öğretmenlerin tekrar eğitilmelerinin, süreç ve karar
mekanizmalarının, okulların hazırlanması için 2 sene boyunca hiçbir eğitim
faaliyeti yapılmayacaktır. Çok bir şey kaybetmeyeceğimizi biliyor ve bu 2
senenin topluma yüzyıllar kazandıracağını düşünüyoruz. Bu iki sene boyunca tüm
öğrenciler toplanarak okullarda yetenekleri ve gelişimleri ölçülecek, bu konuda
yurt içi ve dışından en yetkin bilim insanları görevlendirilecek.
Çocuk yapma
ehliyeti dağıtımı boyunca çocuk yapmak kısıtlanacaktır. 18 yaşını doldurmuş ve
isteyen herkes ehliyet alabilmek için bir sınava tutulacaktır. Sınavlar konuda
yetkin bir kurul tarafından tarafsızlığı denetim altına alınarak yapılacaktır.
Başvuru sırasında tüm adaylara ücretsiz olarak bir kitap seti sunulacaktır.
Kitap seti, Jean-Jacques Rousseau’nun “Emile” kitabı ile başlayıp
günümüzün çocuk gelişimi adına en başarılı kitapları bulunacaktır.
Tüm kurumlar
çalışan taleplerini devlete yapacaktır. “İnsan Kaynakları Bakanlığı” tarafından
önceden belirlenmiş ve şeffafça açıklanan ölçütlerle değerlendirme yapılıp
atamalar yapılacaktır. Şirketlerimizi büyük bir zaman ve ekonomik maliyetten kurtarmak
ve özellikle “bir özelliğinden” dolayı iş bulamayanların (engelliler, kadınlar,
eşcinseller, hüküm giymişler, inançlı ve inançsızlar(baş örtülüler, yoğun olan
inanç/inançlara inançsızlar) vs.) toplumun içine sunulması noktasında
kararlıyız. İş arayan ve 1 ay içinde işe sokulamayan tüm insanlar maaşa
bağlanacaktır.
Edebiyat,
sinema, tiyatro, heykel, fotoğraf gibi sanatların tamamına “önceden belirlenmiş
ve şeffafça açıklanan ölçütlerle” destek olunacaktır.
Verilecek
ödül, ceza, desteklerin tamamının ölçütleri tüm vatandaşlarımızın bilgisine
açıklanacaktır. Hiçbir konuda mülakat, bakanlık onayı, yönetici kararı uygulanmayacaktır!
Moleküler
Biyoloji ve Genetik, Fizik, Kimya, Matematik ve Mühendislik, Tıp, Eczacılık,
Diğer sağlık ve fen bilimlerinin gelişimi için fonlar oluşturulacaktır. Dernek
ve vakıfların hepsi devlet himayesi altına alınacak, vergi yerine bağış sistemi
getirilecektir. Herkes toplumun gelişmesi için önceden belirlenmiş ölçütlerle,
gelirine ve temel giderlerine göre devlete bağış yapacaktır. “Takip et” sistemi
ile o ayki bağışının nerede kullanıldığı görebilecektir. Ayrıca toplanan tüm
bağışların nereye ve ne kadar harcandığını gösterir 5 sayfalık ve aylık
yayınlanan ücretsiz tüm halka ulaştırılacak olan “Bağış Raporu” ile devletin
tüm gelirleri ve giderleri topluma açıkça gösterilecektir.
Kağıt para
ortadan kaldırılacak, bankacılık sektörüne yatırım yapılacaktır. Tüm işlemler
kart, parmak izi ve çevrimiçi olarak yapılacaktır. Tüm halkın ödeme ve
tahsilatları “etik olarak yoğun denetim altındaki” denetçiler tarafından hiçbir
izin alınmadan kontrol edilebilecektir. Yasal olan fakat özel hayatın gizliliği
ve kişisel verilerin korunmasına aykırı olan tüm bilgiler devlet tarafından
koruma altındadır!
İlahi kitapların(Kuran,
İncil, Tevrat, Zebur) mealleri devlet tarafından isteyen herkese ücretsiz
dağıtılacaktır. Devlet tarafından basılacak bu kitaplarda asgari 100 çevirmenin
imzası bulunacaktır!
Kadınlar günü,
anneler günü gibi kutlamalara izin verilmeyecektir. Kadınlar her günleri
kutlanıyormuş gibi hissedecekler. Hiçbir noktada, en ufak bir etik dışı
anlayışa izin verilmeyecektir. Kadınlar ve çocuklar kırmızı çizgimizdir! Bu planlama 5 yıllıktır. 5 yılın sonunda “Tüm
insanlar kırmızı çizgimizdir!” Diyeceğiz. Ama 5 yıl boyunca öncelik vermenin ve
tüm düzeni eşitlemenin gerekliliğini hissediyoruz.
İlk ay devletin
himayesinde çeşitli test ve eğitimlerden geçmek ve diğer tüm vatandaşlar gibi
çalışmak kaydıyla; ülkesindeki savaştan veya adaletsizlikten kaçmış, bizimle
yaşamak isteyen her dünya vatandaşına kapımız açıktır.
Toplumsal ve
bireysel refah için herkes çalışmak zorundadır. Bu zorunluluğu kabul
etmeyenlere zorla çalıştırma programı uygulanacaktır. Her insanın dinlenme, eğlenme,
ibadet etme, kültürel ve sanatsal faaliyetlere katılma hakları ile bunlara
ayıracakları zamanlar devlet tarafından güvence altına alınmıştır!
Dünya çapında
temsil kabiliyeti bulunan kişi ve kurumlara dünya ölçeğinde projelerini
üstlenme sözü veriyoruz. Sezen Aksu, Nuri Bilge Ceylan, Orhan Pamuk, Hasan Ali
Toptaş, İsmet Özel, Zülfü Livaneli, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Ahmet Telli,
Şükrü Erbaş, Birhan Keskin, Sırrı Süreyya Önder, Rasim Özdenören, İhsan Oktay
Anar, Reha Erdem, Tolga Karaçelik, Pelin Esmer, Hüsnü Arkan, Nadir Göktürk,
Haluk Bilginer, Nadir Sarıbacak gibi bazı sanatçılarımızı Kültür Bakanlığı baş
danışmanı ilan ediyoruz. Kendilerine uğraştıkları sanatla ilgili her proje
desteği sağlama garantisine karşılık ayda 2 gün ücretsiz danışmanlık almak
istiyoruz.
Futbol
sektörüne ilişkin her türlü gelirin %60’ı bağışlanmak zorundadır.
İmamlık
mesleğini sonlandıracağız. Biz, camilerde yapılan ibadete önderlik için para
alınmasını doğru bulmuyoruz. Emekli vatandaşlarımızın tüm “bağışlardan” muaf
tutulmak kaydıyla, gerekli eğitimi alarak ücretsiz imamlık yapmasını istiyoruz.
Düğünlere, cenazelere katılan tüm din görevlileri para almayacaktır. Bunun
doğru bir şey olmadığını kendilerine izah edip, yaşam refahlarını yüksek
tutacağız. Bu tarz dini ve vicdani işlemlerde para almamamın dini ve vicdani
güzelliklerini yaşamalarını sağlayarak kendilerini ekonomik refahlarını diğer
tüm vatandaşlar gibi devlet güvencesine alacağız.
Emlakçılık
sektörü sonlandırılacaktır. Ev sahibi olma hakkını kullanmak isteyen herkes
devlete başvurmalıdır. Devlet gerekli araştırmalarla kendisine uygun evi
bulacaktır. Hiçbir ev sahibi devletin belirlediği eksikleri gidermeden ev
teslim edemeyecek ve evi teslim etmesi için sınırlı süresi olacak. Tüm insanlar
mutlu olacakları bir ortamda yaşama hakkına sahiptir, bu hak da tüm insan
hakları gibi devletin güvencesi altında olacaktır. Emlakçılarımızın ekonomik
refahı güvencede tutarak, eğitim almaları sağlanacak ve üretim sektörlerine
kaydırılacaktır.
Ticari araç,
üretim makineleri ve parçaları, teknolojik malzemelerin birleştirilmesi için
alınan parçalar, ilk bireysel araç, ilk ev ve benzerinin satışından kaynaklanacak
bağış oranı belirlenmemiştir. Ülkemizdeki huzurun ve mutluluğun artarak devam
etmesini isteyen herkes gibi, imkânı olanlar gerekli bağışı yapacaktır! Vicdan
komisyonu, gerekli bağışı yapmayanları adaletli bir şekilde cezalandıracaktır.
Tüm cezalarda tek ilkemiz adalettir!
Düşmanlık
beslediğimiz, besleyeceğimiz herhangi bir grup bulunmamaktadır. Birilerinin bizimle
düşman olmasını gerektirecek en ufak bir icraatımız olmayacaktır. Bize ateş
etmeye ne toplumun ne dünyanın ne de vicdanın izin vermeyeceğini bildiğimiz
için, askerlik harcamalarını 4/5 oranında azaltıyoruz. Vatani görev biçimleri
değişecektir. Biz yirmi yaşındaki
gençlerin zorunlu olarak bir zamanını istiyorsak ve bu vatan içinse kadın-erkek
ayrımı yapılmayacaktır. Yeme-içme-barınma-dinlenme-eğlenme haklarının
güvencesini vererek 3 ay toplumsal hizmet görevini hayata geçireceğiz.
Gençlerin; zihinlerinden, üretim güçlerinden faydalandığımızda bunun en büyük “vatani
görev” olacağını düşünüyoruz.
Yokuşlara bisiklet asansörü yaparak ve
bisiklet yollarını tamamen ayırarak yurdu bisiklet yollarıyla çevireceğiz.
Korunaklı, modern, elektrikli şarj desteği olan modern bisiklet üretimine
başlayacağız. Toplu taşıma araçlarına, aracın enerjisini karşılaması için
pedallar ve bisikletler koyacağız. Ulaşımın tamamen ücretsiz hale gelmesini
planlıyor ve vatandaşlarımızdan destek bekliyoruz.
Devlet denetiminde
“Uzlaşı Evleri” kuracağız; gönüllü veya görevli 25 jüri tarafından 5.000 TL
altındaki ticari işlemler, bireysel tartışmalar, gruplar arası-aileler arası
tartışmalar değerlendirilecek ve sonuç anında karara bağlanacaktır. Devletin
mutlu, huzurlu ve refah içinde yönetilmesini isteyen vatandaşlarımızın tamamı
bu ve bunun gibi gönüllü görevlere katılacaktır! Jüri seçimleri çevrimiçi
başvuruların sistemsel olarak rastgele atanmasıyla belirlenecektir, yeterli
sayıda başvuru olmadığı özel durumlarda “vatani görevleri”ni yerine getiren
gençler jüri olacaktır
Toplumun en
ufak biriminden tamamına kadar birini/birilerini etkileyecek hiçbir karar kimse
tarafından tek başına alınamayacaktır.
Her şeye
elbirliği ile çözüm bulabileceğimizi düşünüyoruz. Tek taraflı aşklara,
özlemlere, engellenemez vefatlara çare olamayız. Ama sevdiğine ulaşamamış ya da
sevdiğini kaybetmiş herkesin 5 yılda birden az olmamak kaydıyla 1 ay ücretli
izin hakkı bulunmaktadır. Bu sürede gözetim altında olacaklar ve kendilerini
toparlamaları için gereken her şey devlet güvencesi altında olacak. Kötü günde
herkes birbirinin yanında olacak!
Herkesi
üretime katacağımızı umuyoruz. Herkesin birbirine gönüllü olarak iyilik yapacağından
emin olduğumuz için, eğitimini tamamlamış herkese “Refah sınırı”nın üstünde
ücret vaat ediyoruz. Refah sınırı üniversiteler komisyonu tarafından açlık
sınırının üzerine aylık sanat aktivitelere katılma, kişisel hobilerin karşılanması
gibi ihtiyaçlar da eklenerek hesaplanacaktır.
Tüm banka
hareketleri, tüm faturalı işlemler çevrimiçi olacağı gibi kimse beyanname
hazırlamayacaktır. Tüm bağışlar, devlet tarafından işlem bazlı sebepleri
açıklanarak herkesten devletin hazırladığı beyan üzerinden ödenecektir.
Şeriat
yasalarının bazılarının uygulanmasından eşcinsel evliliklerine, alkolün
yasaklanmasına, yukarı partiye en ağır eleştirileri yapmaktan tüm planların
derhal unutulmasına kadar her şey özgürce tartışılabilecek. Kimse düşüncesinden
dolayı yargılanmayacak, toplumsal şiddete uğramayacak, hakaret görmeyecek!
Bunlardan biriyle karşılaşması ihtimali olduğunu söyleyen her vatandaşımız
korumamız altındadır.
Kitap okuma
seferberliği başlatılacak!
Her eczaneye,
her özel hastaneye, her özel okula devlet %20 ortaktır ve 1 adet denetimden
sorumlu bağımsız denetçi atar. Sermaye payı derhal ödenecektir.
Rüşvet,
torpil, hısımcılık gibi etik dışı hiçbir işleme izin verilmeyecek; bununla
ilgili her türlü ihbar 3 iş günü içinde sonuçlandırılacak!
Kimsenin hiçbir
konuda özel dokunulmazlığı olmayacak!
Belediyecilik
ile ilgilenmiyoruz. Eğer tüm denetiminin bizde olması ve gelirlerin-giderlerin
şeffafça tüm halk ile paylaşılması konusunda mutabık kalırsak, organizasyonunu
ve ağını takdir ettiğimiz AK Parti’yi destekleyeceğiz. Ulaşım konusunu “hesap
verebilecek durumda olmak” kaydıyla tüm yetkiyi AK Parti’ye bırakacağız.
Belediyeler Baş Denetçisi olarak Tunceli
Ovacık Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu’nu -kendisi kabul ederse-
atayacağız.
Tüm eski
cumhurbaşkanı ve başbakanlardan oluşan “İstişare Kurulu” kurulacak. Halkın kötü
insanları başımıza getirmediğinden ve halka olan güvenimizden şüphe edilemez.
Devlet;
vatandaşın huzuru, mutluluğu ve refahı için vatandaş tarafından vekaleten
atanarak vatandaşa hizmet eden bir kurumdur. Her türlü protokolü, özel
uygulamayı kabul etmiyoruz. Özel uygulama ve protokol tüm halkındır.
Yukarıdaki tüm
planlarımıza makul bir gerekçe ile gelebilecek her türlü eleştiri sonrası, ikna
olursak uygulamaları durdurabilir, revize edebiliriz.
Tütünümüzü de,
şekerimizi de, kağıdımızı da, aracımızı da, teknolojimizi de vs. kendimiz
üreteceğiz. Çiftçilik ve üretim işletmesi çalışanlığı en az doktorluk ve
öğretmenlik kadar önemli meslekler olacak ve tüm eğitim süreçleri devlet
tarafından güvence altında olacak.
Hepimiz birden
sevinebiliriz, göğe bakalım. 2019 yılının 1. Ayındayız. 20+19+1=40 yapar. Ön
planlamamız 40 maddedir.
BİZ BAŞA GELDİĞİMİZDE; SADECE, ENGELLEYEMEDİĞİMİZ VEFATLARA, ÖZLEMLERE
VE AŞK ACILARINA ÜZÜLECEĞİZ.
Yukarıda yazılanların hiçbiri gerçek değildir! Böyle bir parti, oluşum,
gruplaşma, bireysel fikir bulunmamaktadır! Zaten herkesin; herkesin refahını,
sağlığını, huzurunu umursadığı bir dünyada yaşamadığımızı anlamamış
romantiklerin iflah ve ıslah olmayacağını hepimiz biliyoruz. Yukarıdaki yazı,
yazar olmak isteyen bir gencin “denemesi”dir. Bir kişi bile böyle bir şeyin
olabileceğine inanırsa üzülürüm…
Günün Sözü
“ Bazen sadece test etmek için düşünceleri yazıya
dökersiniz.” Nuri Bilge Ceylan
Çünkü onlar ağır kanlı adamlardır
Değişen bir dünyaya karşı
Kerpiç duvarlar gibi katı
Çakır dikenleri gibi susuz
Kayıtsızca direnerek yaşarlar.
Aptal, kaba ve kurnazdırlar.
İnanarak ve kolayca yalan söylerler.
Paraları olsa da
Yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.
Her şeyi hafife alır ve herkese söverler.
Yağmuru, rüzgarı ve güneşi
Bir gün olsun ekinleri akıllarına gelmeden
Düşünemezler...
Ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
Topraklarını büyütmeye çalışırlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar karılarını döverler
Seslerinin tonu yumuşak değildir
Dışarda ezildikçe içerde zulüm kesilirler.
Gazete okumaz ve haksızlığa
Ancak kendileri uğrarlarsa karşı çıkarlar.
Adım başı pınar olsa da köylerinde
Temiz giyinmez ve her zaman
Bir karış sakalla gezerler.
Çocuklarını iyi yetiştiremezler
Evlerinde, kitap, müzik ve resim yoktur.
Bir gün olsun dişlerini fırçalamaz
Ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler.
Birbirlerinin evlerine ancak
Ölümlerde ve düğünlerde giderler.
Şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar
Gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır
Ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar.
Binlerce yılın kalın kabuğu altında
Yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır.
Aldanmak korkusu içinde
Sürekli birbirlerini aldatırlar.
Bir yere birlikte gitmeleri gerekirse
Karılarından en az on adım önde yürürler
Ve bir erkeklik işareti olarak
Onları herkesin ortasında döverler.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar yanlış partilere oy verirler
Kendilerinden olanlarla alay edip
Tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar.
Devlet, tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir.
Devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar.
Yiğittirler askerde subay dövecek kadar
Ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır-
Ezim ezim ezilirler.
Enflasyon denilince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler.
Cami duvarı, kahve ya da bir ağaç gövdesine yaslanıp
Onbir ay gökyüzünden bereket beklerler.
Dindardırlar ahret korkusu içinde
Ama bir kadının topuklarından
Memelerini görecek kadar bıçkındırlar
Harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez
Şehre giderler!
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar otobüslerde ayaklarını çıkarırlar
Ayak ve ağız kokuları içinde kurulup koltuklara
Herkesi bunalta bunalta, yüksek perdeden
Kızlarının talihsizliğini
ve hayırsız oğullarını anlatırlar.
Yoksulluktan kıvrandıkları halde, şükür içinde
Bunun, Tanrının bir lütfu olduğuna inanırlar.
Ve önemsiz bir şeyden söz eder gibi, her fırsatta
Gizli bir övünçle, uzak şehirdeki
Zengin bir akrabalarından söz ederler.
Kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar
Ama sokağa çıkar çıkmaz sümküre sümküre
Yollara tükürürler..
Ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine
Şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar ilk akşamdan uyurlar.
Yarı gecelerde yıldızlara bakarak
Başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur.
Gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa
Ve yaz güneşleri ekinlerini yetirirse severler.
Hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
-Bu verimi yüksek bir tohum bile olsa-
Sonuçlarını görmeden inanmazlar.
Dünyanın gelişimine bir katkıları yoktur.
Mülk düşkünüdürler amansız derecede
Bir ülkenin geleceği
Küçücük topraklarını ipoteği altındadır.
Ve birer kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden
Zamanın derin ırmakları önünde...
Aşk bu değil, Aglaya Yepançin! İnsan
senin yanında kendini yalan söylemek için düşünürken bile bulamıyor, oysa sen
dışında kiminle konuşursam konuşayım kendimi böyle bulabiliyorum. Bir kere bile
“kendimi beğendirmek” gibi bir arzu duymadım sana karşı. Bir kere bile
utanmadım senden. Ellerini düşündüm de gülümsedim şimdi. Ellerini öpmek geldi
hep içimden, sen de biliyorsun. En aciz hallerimde hep sana koştum. Sana karşı
saçmalamak, seninle şakalaşmak gibi heveslerim oldu. Yanındayken aklımı başka
bir şeye vermek, başka bir şey için üzüntü duymak gibi durumlarla
karşılaşmadım. Oldurulmak istendiğim adamların tümüne meydan okuyup, kendim
olmak refahına eriştiğim tek yer de senin yanın olmuştur. Artık diyorum ya “Aglaya
ne söylese onu seversin deseler, ben ‘Aglaya bilir’ derim.” Sonra saçlarını
okşamak…
Sevişirken sana seni sevdiğimi
söylemek… İşte sana söylediğim tek yalan buydu.
Çünkü şimdi bir kadını seviyorum.
Tam 4 kez gördüm onu. Resmi bir yerde memur kendisi. Ben de orada işini
halledip gidecek bir vatandaş. Yanına gitmek istesem de, heyecandan
gidemiyorum. Gülümsediği zaman kalbimde adını duymadığım bir afet. Öpmeye
kıyamam onu Aglaya. Onun yanında senin yanında olduğum gibi ben olamam. Beğenmeyebilir.
Beni beğensin istiyorum, sevsin hatta çok sevsin istiyorum. Hiç kimse görmesin
onu, biz bir adada yalnız kalalım istiyorum. Onunla dünyayı gezebilirim.
Dondurma yiyebilirim. Onun sevdiği her şeye alışabilirim gibi geliyor. Şiirler
çağlıyor göğsümde onu görünce oysa dilim lal. Aglaya, işin yorgunluğu, akşam
olmuş, dışarısı çok soğuk; şimdi “gel” dese koşarım ama sen çağırsan:
-Çok mu lazımım? Sen istersen gelirim ama bunu
yapacak gücüm yok.
Sen şimdi ve daima birileriyle
oldun. Birtakım adamlar girdi hayatına. Bu beni hiç endişelendirmedi. Sana hiç
kızmadım. Bir adamla berabersen, bir bildiğin vardır bence. Beni sevmesen de
olur, oluyor işte bazen sinirlendiğinde ya da biriyle berabersen böyle
hissettiriyorsun. Okuduğum tüm kitaplar aşkına, sana gelmek istiyorum ama
gelesim yok. Kapımı çalman iyi olur kesinlikle. Sohbet eder, sevişiriz,
güleriz, ben bütün dünya üzüntülerini bir kenara bırakırım. Ellerini öperim,
rakı içeriz-şarap içeriz. Seninle mutlu olurum kesinlikle, kızımız olsa adını “Düşsel”
bile koyarız. Olmamış kızımızın adı bile olmayacağını göstermiştir, en başından
beri biliriz. Ama ne tatlı çocuktur o… Mutlu olmasına oluruz ama aşk bu değil
Aglaya! O, memur işte bahsettiğim… O çağırırsa giderim ama onunlaysam ve sen
çağırırsan gelmem. Ona adanırım tümüyle. Onu mutlu etmek için onun seveceği
adam olurum, kötülüklerimden arınırım, sadece o gülümsesin diye bir sürü insanı
mutlu ederim. Belki de caninin, sapkının biri ama öyle birine bunları
hissedebiliyorsam bu benim suçum değil. O beni çok iyi biri de yapabilir, çok
kötü biri de. Ona her gün yeni bir çiçekle giderim. Her gün. Neyle mutlu
oluyorsa onunla mutlu olurum. Oysa senin yanında sadece “kendimim”. Seninle
kendi kendimleymiş gibi konuşabilirim. Benim bile ürktüğüm, zihnimin en
karanlık dehlizlerini sana açabilirim ama ona açamam. Onunla olursam çok daha
iyi çalışırım, daha çok para kazanayım derim. Sonra her gün işten eve gidecek
ve onu görecek olmanın heyecanı bana yeter. Oysa seninleyken çalışmak istemem.
Beraber aylaklık yaparız bir yerlerde. Senin yanına gelmeden, arkadaşlarla rakı
içerim arada. Onu aldatamam, seni aldatır ve sana söylerim hemen. Sen benim en
yakınımsın. Sana anlatabilirim kendimi, belki de böyle bir mektubu ancak sana
yazabilirim. Lakin aşk bu değil Aglaya!
Prens
Miskin Müzik listesi: 1- Mreyte ya Mreyte / Khaled Mouzanar 2- A Vava Inouva / Idir 3- Gnoseinne No.1 / Erkan Oğur 4- I Need Some Sleep / Eels 5- Gözleri Aşka Gülen / Nilipek Şiir:
Bir Eflatun Ölüm
kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim
sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım
git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım
ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.
aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.
söylenmemiş sahipsiz
bir şarkıyım
belki
sararmış
eski resimlerde kalırım
belki esmer bir çocuğun dilinde.
bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti
değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.
aynı gökyüzü aynı keder.